Ethel Cain ile Kaybolan Masumiyetin Yankıları: Willoughby Tucker
Ethel Cain ismini 2022’de çıkan ilk uzun albümü Preacher’s Daughter ile duymuştuk. O albümde Cain, Hristiyan-Amerikan taşrasında büyüyen bir kız çocuğunun boğucu kaderine tanıklık etmemizi sağlamıştı: inanç, aile, bastırılmış cinsellik ve sonunda gelen trajik bir ölüm. Ethel Cain, bir karakterden öte bir arketipti, her şeyiyle yaralı ve gerçek.
Yeni albüm Willoughby Tucker, bu hikâyenin öncesine dönüyor. Fakat bu bir geri dönüş değil, bir içe bakış. Bu sefer Ethel’in gençliğine, bir yaz aşkına, hayaletli bir masumiyet dönemine konuk oluyoruz. Willoughby adında bir çocuğa âşık olan genç Ethel’in yaşadığı o aşk, umut, korku, kayıp gibi büyük duygular şarkıların her birine sızmış durumda. Anlatılan hikâye, 1986 yazında geçiyor. Fırtınaların metafor olduğu, radyo kulelerinin hayalleri taşıdığı, sokak lambalarının altında sessiz ağlamaların yankılandığı bir yaz.
Albümün açılışından itibaren, dinleyiciyi sarıp sarmalayan o tanıdık ama huzursuz atmosfer yeniden kuruluyor. Ancak bu kez karanlık daha yavaş iniyor. “Nettles” gibi parçalar, yumuşak melodilere rağmen içinde taşıdığı sözlerle kalbinize ince bir çizik atıyor. Cain’in neredeyse fısıltıya yaklaşan vokalleri, adeta bir günlüğün sayfalarını aralıyor gibi hissettiriyor.
Willoughby Tucker’da bir ölüme değil, bir kayba ağıt yakılıyor. Bu kayıp fiziksel olmaktan çok duygusal, burada çocukluk arkadaşları uzaklaşıyor, ilk aşk buharlaşıyor, güven yavaş yavaş siliniyor. Dust Bowl, kasaba yaşamının bozkırlarına dokunan, melankolik bir parça. Şarkı, kaybolan masumiyeti ve zamanla tükenmiş bir aşkı anlatırken, aynı zamanda içsel bir çölleşmeyi de simgeliyor. Cain’in vokalleri, bu kaybolmuş dünyaların yankıları gibi kulağınıza fısıldarken, şarkının atmosferi size geçmişin kurak topraklarını hatırlatıyor. Bu şarkı yalnızca kişisel bir kaybı değil, aynı zamanda bir dönemin ve bir zamanın çürüyüşünü de yansıtarak, kaybolan gençlik ve duyguların evrensel bir anlatımını sunuyor.
Müzikal olarak albüm, Preacher’s Daughter’daki gotik anlatıyı devam ettiriyor ama daha lo-fi, daha içsel bir ses aralığında. Slowcore, folk ve ambient unsurlar, Cain’in hikâye anlatımına eşlik ediyor ama önüne geçmiyor. Özellikle albümün sonundaki “Waco, Texas” isimli parça, hem bir veda hem de Preacher’s Daughter’a doğru uzanan bir köprü. Willoughby"nin kaybı, sadece bir aşkın değil, Ethel’in masumiyetinin de sona erişi oluyor.
Eğer daha önce Preacher’s Daughter’ı dinlediyseniz, Willoughby Tucker sizi o hikâyenin duygusal köklerine götürecek. Eğer ilk kez Ethel Cain’le tanışıyorsanız, bu albüm iyi bir başlangıç olmayabilir, ama kesinlikle unutulmaz bir tanışma olacak. Çünkü bu müzik, size birini sevmeyi değil, birini sonsuza dek kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu anlatıyor.
Daha fazlası için Radyo Bilkent’i sosyal medya hesapları üzerinden takip etmeyi unutmayın!