cross

Artık Yayınlara Mesajınızı Gönderebilirsiniz!

Devam etmek için ENTER'a basın.

Aynı İsim İki Ayrı Hayat: “NANA”

Yaşamın içinden gelen hüznü ekranlara taşıyarak dramaya hayat veren eşsiz bir animeyle daha karşınızdayız. Japon manga yazarı Ai Yazawa’nın yazmış olduğu bu duygusal manga, 2006 yılında Morio Asaka tarafından yönetilerek ekranlarda anime serisi halinde seyircilerle buluştu. “NANA”yı diğer anime serilerinden ayıran en önemli özelliği ise hayatın gerçekleriyle duyguların soyutluğunun aynı noktada buluşması. Aynı ismi taşıyan iki yabancının birbirinden kopuk dünyalarının tek çatı altında bir araya gelmesiyle hikayemiz de başlıyor.

Yeni bir başlangıç yapma hayaliyle yola koyulmuş Nana isimli iki genç kız, tesadüfi bir şekilde Tokyo treninde tanışırlar. İsimleri aynı olsa da hayatları, tarzları ve yaşayış biçimleri bambaşkadır. Nana Osaki; genç, alımlı, biraz asabi ama çok duygusal olan bir rock yıldızıdır. Siyah kısa saçları ve dikkat çekici tarzıyla “femme fatale” kavramına harika bir örnek olan Nana Osaki, soğuk davranışlarının arkasında hassas kalbini ve buruk geçmişini saklamaktadır. Hafif kasvetli ama ikonik aurası, onu her ne kadar güçlü ve sert biri gibi gösterse de hem aşkta hem de kariyerinde yaşadığı hayal kırıklığı ruhunu kesmektedir. 

İkinci kızımız Nana Komatsu’yu gösterince akrep ve yelkovan, saat neredeyse tam tersini gösteriyor desek yanlış olmaz. Serinin ilerleyen bölümlerinde kendisine “Hachi” olarak sesleneceğimiz Nana Komatsu, Osaki’ye kıyasla epey bir hayalperest ve çocuksudur. İkisi de çok duygusal olan bu kızları ayıran en büyük fark ise Hachi’nin duygularını kontrol etmekte pek de başarılı olamamasıdır. Duygularını dopdolu ve zirvede yaşayan Hachi’nin de hayatı pek iç açıcı değildir. Hassas kalbini herkese açmaktan çekinmemesi onu en çok yaralayan hatasıdır. Öyle ki, Hachi için güzelliğin mutluluğu garanti etmediğinin bir kanıtı diyebiliriz. Kendisini ele veren duygusal ruh hali, onu darbelere ve kalp kırıklığına daha da açık ve savunmasız kılmaktadır. 

Peki, bu kızların hikayeleri tam olarak ne ve neden Tokyo’ya gidiyorlar? Her şeyden önce hatırlarsanız Nana Osaki’nin bir rock yıldızı olduğunu söylemiştik. İşte, Osaki’nin Tokyo’ya gidiş hikayesi de bu noktada başlıyor. Osaki, Tokyo’ya gidip bir rock grubu kurmak ve orada sesini duyurmak adına bu trene binerken sevimli Hachi’mizin amacı ise üniversite için Tokyo’ya taşınan sevgilisi Shoji’ye kavuşmak.

Bu zamana kadar hangimiz trende tanıştığımız insanla aynı apartman dairesinde karşılaştık ki? Şaşırdığınızı tahmin edebiliyoruz ama senaryonun en komik kısımlarından birisi de bu taşınma sahnesi. Birbirlerine zıt ama birlikte bir o kadar da sempatik olan bu ikili, 707 numaralı dairede yeniden karşılaşırlar. İkisinin de o an taşınması gerektiği için garip de olsa birlikte aynı daireye taşınmaya karar verirler. Çok açık ki Hachi ve Nana’nın tesadüfler üzerine kurulu tanışma hikayesi, kaderin bu ikiliye oynadığı tatlı bir oyundur. 

Kızlarımızın tanışmalarından sonra seride sıkça yer alan flashbackler seyirciyi karşılamakta. Nana ve Hachi’nin geçmişine yolculuklar yaparken bu ikilinin yaralarının ve hüzünlerinin arkasında yatan sebepleri daha da iyi anlayabiliyoruz. İkisinin de travmatik geçmişleri onları her yerde takip ederken seyirci olarak duygularınıza hakim olamayabilirsiniz. Hatta kendinizi bir anda “NANA” evreninde bulmanız da çok olası.

Her ne kadar ikisinin de hikayesi buruk olsa da Nana’nın geçmişinin daha trajik ve gizemli oluşu hem seyircinin hem de Hachi’nin dikkatini çekmekte. Nana’nın bu kasvetli ve bilinmez dünyasına baktığımızda ise ünlü bir isimle tanışıyoruz. Gözde rock grubu Trapnest’in gitaristi Ren, Nana’nın eski sevgilisi olarak hikayede yeni bir rol üstleniyor. 

Tokyo’ya yeteneğini göstermek ve sesini duyurmak için gelen Nana, arkadaşları Nobu, Yasu ve Shin ile “Black Stones” adında bir rock grubu kurarak hayali için ilk adımını atar. Bu adımla beraber Trapnest ve Black Stones arasında görünmez bir gerilim hissedilirken Ren ve Nana arasındaki çekim de yeniden filizlenir. Aşk ve rekabetin yarattığı bu atmosfer, seriyi sürükleyici kılarak seyirciyi ekrana kitlemekte fazlasıyla başarılı. 

Aşk, drama, hüzün ve heyecan! Birden fazla duyguyu zirvede yaşatırken hayatın kendisinden de sıkça parçalar bulacağınız inanılmaz bir anime serisi, “NANA”. Duygusal senaryosu, benzersiz atmosferi ve ikonik karakterleriyle gözlerinizi yaşartacak en etkileyici animelerden birisi diyebiliriz. Her sahnesinde bizleri daha da kendine bağlayan bu seriyi de favoriler arşivimize ekledik!

Karakterlerin ses tonlarından konuşma tarzlarına, giyim kuşamlarından renk paletlerine ve hatta olaylara karşı gösterdikleri tutum ve girdikleri mimiklere kadar ince eleyip sık dokulmuş müthiş bir anime!  Manga veya anime düşkünü olmasanız bile “NANA”, yaratmış olduğu evrende kendinizi ait hissedeceğiniz dünyalara kapılarını açıyor. Biz izlerken çok keyif aldık ve fazlasıyla duygulandık. Klasik bir anime deneyiminden çok daha fazlası olduğunu da tarafımızca onayladık. Gözyaşlarınız için peçete almayı sakın unutmayın!

Eğer bu tarz içerikleri seviyorsanız ve ilgi duyuyorsanız daha fazlası için bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. Bir sonraki blog yazımızda görüşmek üzere!